İsmi Aztek uygarlığında savaş tanrısı olarak bilinen, ‘Mextli’den yadigâr. Bir Frida Kahlo’su var ki; sanatıyla yüreklerde taht, dillerde destan! Sonra bir de dalgası var tabi, tribünlerde olmazsa olmaz bir tür dans! Etrafı plajlarla çevrili, ortasına piramit koymuşlar sırıtmamış, düşünün o kadar çöl! Fasulyesine ne demeli; barbunyadan renksizce, bizimkilerden etlice olan! Peki ya tekila, tuz, limon üçlüsünü ayrılmaz yapıp dünyaya yaymasını bırakın, bu konuda marka oluşları? Başkentinin yaklaşık 20 milyon nüfusu olduğunu eklemeden geçmeyelim. Doğa güzelliğinden, canlı çeşitliliğinden, turist sevgilerinden hiç bahsetmedik bile! Gitmek için haddinden fazla sebebimiz olduğuna göre, birazını da çıplak gözle görelim diyor; yolculuğumuzu an itibari ile başlatıyoruz. İşte karşınızda Kuzey Amerika ülkesi Meksika!
M.S. 300 yılında tam da ayak bastığımız bu yerde, Meksika’da başlamışlar hala ilginçliğini koruyan yaşantılarına. Haklarında rivayet edilen dahice yaşamları, teknolojiyi çoktan yalayıp yutmuş, unlarını iplere sermiş oluşları dilden dile dolaşır! İleri mimari tekniği hakkında ufacık bilgi sahibi olan insan o günden bu yana şaşkın! Muazzam bir sosyal hoşgörü ve anlayışla, kolluk kuvvetlerine ihtiyaç duymadan yaşayan, bilim ve sanatın gelişmesi için tarih boyunca en çok kaynağı sunan, eşsiz bir medeniyet olduğu söylenir Maya’ların! İşte o dâhilerin, bir anda ortadan kayboldukları rivayet edilen, esrarengiz bir şekilde, hiçbir yapıları tahrip olmadan sırra kadem bastıkları düşünülen bir uygarlığın, mucizevi olarak yaşam alanları sapasağlam duruyor. Bu sayede Meksika’nın birçok noktasında Maya’ların izi kolaylıkla sürülebiliyor. Özellikle alternatif tarihe ve gizemlere meraklıysanız, uzak atalarımızın düşün yapılarını, yaşam alanlarını merak ediyor, farklı bir kültürün derinlerine inip, varlığına dokunmayı arzu ediyorsanız, Unesco tarafından koruma altına alınan Palenque’yi muhakkak görmeli, Meksika’ya muhakkak gitmelisiniz.
Mayalar gibi birçok uygarlığın tarihi kalıntılarına rastlamak mümkün bu el değmemiş şehirde. Tarihine uzanmayan eller, aynı saygıyla doğasına da dokunmamış! Yer altı göllerinde gizemli yolculuklara katılıp obrukların ışıl ışıl kaynak sularında, masalsı bir deneyim yaşayabilirsiniz. Kimselerin olmadığı, kulağınızda sadece rüzgarın melodisinin duyulduğu bir mağarada, yalnız başınıza, dipsiz bir mağaranın su kaynağında yüzüyormuş hissine kapılabilirsiniz. Kulağa biraz ürkütücü biraz da gerilimli gelse de adrenalin tutkunları için zevkle yapılacak, ömür boyu anlatılacak bir deneyim vadediyor burası! Playa del Carmen plajlarını da unutmadan hatırlatalım, aman uğramadan dönmeyelim. Bir de doğal akvaryumu var ki; su birikintisi böyle mucizevi görünüyorsa, denizler altında yaşamaya hep birlikte razı gelelim!
Geldik suyu bol Meksika’nın su kaynaklarının bir diğerine, mayaların liman bölgesi olarak kullandıkları rüya gibi bir kıyı şeridine! Burası Yucatan Yarımadası’nın sakin bir koyu, ismi ise Tulum! Harika bir doğanın başrol bölgesi Tulum, Meksika güzelliklerinin gizli davetini geri çevirmeyen nazik turistine harika bir gün geçirip hem eğlenip hem de dinlenmenin hazzını yaşatıyor. Dünyada eşine az rastlanır beyazlıkta, yumuşacık bir plajın yanı sıra, sahip olduğu antik kalıntılarla da Tulum oldukça ilgi çekiyor!
Kültür dedik, mimari dedik, su dedik, şelale, akvaryum, ada, koy; anlata anlata bitiremedik! Peki şirin mi şirin kasabaları yok mu bu ülkenin? Hep mi anıt, hep mi tarihi kalıntı? Nerede yaşar bu insanlar? “Kalabalıklar içine karışalım, şehir yaşamına tatlı bir geçiş yapalım.” diyenler; tam da ağzınıza layık, pamuk şekerli bir kasaba var burada! Ne şehir ne de köy! Ne dağın bir başı ne metropolün tam ortası! Kasabamızın adı; Puebla! Özelliği ise rengârenk, küp şekerler diyarı sanılsa da aslında ne prenseslerin, ne de perilerin, ne de Hansel ve Gretel’in yaşadığı, basbayağı sade vatandaşın konakladığı bir bölge olması. Tabi ki tarih de var içince bolca izi sürülecek, mimari de geçmişten tatlı bir rüzgâr estirecek.
İster 16. Yy mimarinden esinti, ister barok döneminde tatlı bir gezinti, isteyene pasifik kıyılarına uzanan yolunu şaşırmış Mısır piramidi! “Burada çeşit çeşit tasarım harikası, dünya mirası ve doğa güzelliği varken, biz niye oturuyoruz hep aynı yerde?” sorusunu haklı olarak soranlara, sorularını aynen iade edip, kendimize katmak isteriz! Şimdi bu Barok Mimarini iliklerine kadar haykıran eseri çıplak gözle görmeden, o ömür son bulur mu? Bulur da! Bulmamalı! Parroquia de San Miguel Arcangel; küçük bir kasabada yer alan icrası dev katedral! Latin Amerika’nın en eski ve en büyük katedrali de yine Meksika’da! Metropoliten Katedrali’nin geçmişi derin, yaşadığı dönem 16. Yüzyılın başlarında!
Suyun altında başka bir dünya olduğuna inançlılar, sanata yatkınlığı olanlar, macera sevip heyecan arayanlar; madem buraya kadar geldiniz, hazırlayın dalış takımlarını, müze gezisini başlatıyoruz. Bir iki palet çırpıntısı, birkaç hava püskürtüsüyle dalıştan takribi otuz saniye sonra orada olacağız! 500’e yakın heykeliyle, deniz seviyesinin çok altında yapılan inşasıyla, oldukça eksantrik bir müze Cancun! Buralara kadar gelmişken sakın ha, görmeden dönülmez!
Bir Yorum Yazın
Yorumlar