Karanlıktan korkmayıp el yordamıyla aydınlık peşinde koşan, merakıyla dünyanın bilinmezliklerini bir bir deşifre eden tarihin en şahane zatlarında sıra! Bugün keyifle seyahat edebiliyor, dünyaya büyük derken aslında ne kadar da küçük geyiğine kalkışabiliyorsak yine onların sayesinde. Yeni keşfedilen kıtalar, insan çeşitliliği, hayvan türleri, besin kaynakları, kültür mozaikleri hepsi merakının peşinden giden, listemize onur konuğu olarak giren, türlü amaçlarla dünyanın sınırlarını genişleten insanlarda sıra. “Olmasaydınız olmazdık!” der ilk harikamızla yolculuğumuza başlamak isteriz.
Hikâyemize çok eskilerden, ortaçağda bilinen ilk coğrafyacılardan biri olan, dünya haritasını gümüş bir tabaka üzerine 70 bölüm halinde çizen, bugünkü haline de oldukça benzeten bir dahi ile başlıyoruz. 1099 ile 1166 yılları arasında yaşamış, ömrünü keşfetmeye adamış bir bilim insanı; tam adıyla Ebû Abdullah Muhammed, bilinen haliyle El-İdrisi. Kuzey Afrika topraklarında, İspanya’da doğan El-İdrisi Anadolu ve Avrupa’nın büyük bir bölümünü dolaşmış, tecrübelerini de zanaatıyla buluşturup herkesle paylaşmış. Yaşadığı dönemde ulaşabildiği coğrafyaları keşfetmek arzusunun, yıllar sonra zaman yolculuğu yapabilmesine, gelecekte isminden sıkça söz edilmesine yarayacağını tabi ki bilmiyordu. O günlerde sahip olduğu bilgiyle, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarını ise doğru çizdi!
Hala Hindistan kıyılarında seyrettiğini sanırken Amerika’yı keşfeden şanslı ve şaşkın kaşif olduğu söylense de bu büyük keşfinden önce Osmanlı dahil bir çok ülkeden destek istediği ancak İspanyol bayrağı altında yola çıkabildiği söylenen Kolomb, 1492’de Atlantik Okyanusu’nu aşarak Kuzey Amerika’ya ulaşan ilk Avrupalıdır. Norveçli Leif Eriksson’ın Kolomb’dan önce Kuzey Amerika kıyılarında üç beş tur atması gibi, tarih tekerrür etmiş Kolomb’un keşfinin ekmeğini de Vespucci yemiş, isim hakkı onun olmuştur.
Madem rakiplerinin arasından tereyağı gibi sıyrılıp koca bir kıtayı sahip olduğu isimle taçlandırdı, biz de Amerika’nın isim babası, İtalyan denizci Amerigo Vespucci’yi tanımaya koyulalım! Neredeyse İdrisiden 400 yıl sonra, Ortaçağ’ın sanat kokulu şehri Floransa’da dünyaya gelen Vespucci, küçük yaşlarda coğrafya ve kozmolojiye ilgi duymaya başlamış. Amcasından bu konuda yardımlar almış, eğitimini tamamlamış, bankacılık yapmaya başlamış ki kariyerini sonlandırıp bir gemicilik şirketinde işe başlamış. Hikaye tam burada ve yollarının Kolomb ile kesişmesiyle başlıyor. İkişer yıl arayla üç kez keşif gezisine çıkan, yeni dünya isimli kitabında güney Amerika’dan detaylıca bahseden Vespucci, Amerika’nın kendi adıyla anılmasını böylece sağlamıştır.
Avrupa’dan çıkıp doğu hindistana ulaşmayı başaran ilk denizcide sıra; Portekizli Vasco da Gama. Tıpkı babası gibi bir kaşif olan Gama, keşif yolculuğuna 1497’de Lizbon’da başladı. Esasen dönemin kralı tarafından Gama kendini yetiştirdiği alanda, Hindistan’a denizden yol aramakla görevlendirildi. Gama ile birlikte 160 denizci de yola çıktı ve yolculukları bastırılan ufak bir isyanı saymazsak sorunsuz bir şekilde tamamlandı. Zaten keşfedilen ümit burnunu tekrar dolaştı, Atlas okyanusunu aştı ve Hindistan’a ulaştı. İsmiyle birçok ilk birden anılan Gama aynı zamanda baharat ticaretinde de Portekiz egemenliğine öncülük etti.
Otuz yıl süren, neredeyse mümkün olan tüm coğrafyaları gezen 14. yüzyılda yaşayan Arap seyyah; asıl adı, Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta Tanci olan kısaca İbn-i Battuta tüm bu gezileri sonrasında ayak bastığı yerlerin kültürlerini, değerlerini, coğrafyalarını, iklimlerini ve yaşayışlarını derlediği bir de seyahatname yazdı. 21 dini eğitimini tamamladı ve hacca gitti. 130500 kilometrelik gezisini üç bölüme ayırdığı kitabına sığdırmayı başardı.
Tüccar ve kâşif olan bir babanın küçük yaşlarda gezginliğe soyunan, Akdeniz ve Karadeniz’i el kadarken dolaşma şansını yakalayan oğlu Marco Polo; Venedik doğumludur. En önemli yolculuğu amca ve babasıyla elçilik etmek için dümeni Çin’e kırdıkları yolculuktur. Marco Polo Kubilay Han’ın emriyle, 20 yıl boyunca yazar bir seyyah olmak için görevlendirilmiş, gemisinin burnunun geçtiği her coğrafyaya girmiş, etraflıca gözlem yapmış ve deneyimlerini kaleme almıştır. Marco Polo Seyahatleri adlı kitabı için, gördüklerimin yarısını anlattım demeyi de ihmal etmemiştir.
1630 yılında gördüğü bir rüyanın etkisinde kalan, rüyasında peygamberden şefaat dileyeceğine seyahat dileyen ve bu hikâyeyi ilahi bir işaret sayan, uyanır uyanmaz 50 yılı aşkın yıl sürecek bir yolculuğa çıkan Çelebi, dünyanın en kıymetli ve meşakkatli işlerinden birine imza atmıştır. Kendisine değersiz kul, yoksul evliya diyerek, 17. Yüzyılın Osmanlı’sını keşfe çıkan, gördüğü, duyduğu, sezdiği, varlığına şahitlik ettiği her şeyi, rüyalarıyla desteklediği öyküsünün her bir zerresini ustalıkla kaleme alan ve tam 10 cilde sığdıran Çelebi hem seyyah hem de yazardır. Anadolu kaşif Çelebi’nin eseri hala birçok bilinmeze ışık tutmaktadır.
Bir Yorum Yazın
Yorumlar