Bu kez gözümüzü mağaradan biraz fazlasına çeviriyor, büyülenme garantisini peşinen veriyoruz. “Ne mağarası düpedüz yağmur ormanları, geçmişin fısıltı dolu anıları, sahip oldukları renklerle; buralar gökkuşağının ana vatanı” diyecek, şaşkınlığınızı gizlemekte güçlük çekeceksiniz. İnsan dünyayı niye keşfetmek isterse, işte tam da o arzunuzu ağzına kadar doyuracak, bu doğal oluşumlara hayran olacaksınız. Hazır çıtayı Kaf Dağı’na çıkarmışken, yerin en diplerine iniyor, karanlık yolculuğumuzun sonunda ulaşacağım harikalar diyarlarının ilkiyle sözlerimize başlıyoruz. Arkamıza Ligarba Turizmi alınca yarasalar vız gelir, kara delikler tırıs gider; iyi biliyoruz!
Alıp başımı gitmek istiyorum ama kafamı yanımda götürdüğüm sürece içindekileri susturamıyor, nereye gidersem gideyim zihnimde olan biteni durduramıyorum diyenler; önden buyurun. Günün her saatinde gökyüzüne açılan doğal penceresinden sızan ışık huzmelerinin yarattığı büyülü manzaraya bakınca dünü yarını unutacak, anı ritmine kapılacaksınız. Elbette böyle saklı bir güzellik ulaşılmak için biraz emek istiyor. Tian Dağı’nın tepesinde bulunan, Phraya Nakhon Mağarası yaklaşık 450 metrelik bir tırmanışın ardından ziyaretçisiyle buluşuyor.
Mağarada Kral 5. Rama döneminde yapılan bir de taht bulunuyor ve halen yeni kral tahta çıktığında bu tılsımlı bölgeyi mutlaka ziyaret ediyor. Anlayacağınız mağara doğa muhteşemi olmasının yanı sıra, tarihsel bir önem de arz ediyor. Yani demek istiyoruz ki bol bol fotoğraf çekip uzun uzun bakınız; bu anı hem hafıza kartınıza, hem de zihninizin duvarlarına kazıyınız! Ve tabi ki baktıkça yaşadığınız hazzı hatırlayınız.
Biraz yürek isteyen biraz merak gerektiren bir yolculuğun ilk adımındayız bu kez! Önümüzde uzanan, ardında kim bilir ne güzellikler saklayan bir kara delikten 15 metre inenler için muhteşem bir deneyim başlıyor. Önce biraz cesaret toplamak, sonra mini bir şelale eşliğinde deliğin içinden akıp gitmek gerekiyor. Altında bir mağara saklayan, Claustral Kanyonu’nda bulunduran silindirik tünelden geçebilmek için, öncelikle maceracı ruhunuzu biraz ateşlemeniz, bu küçücük parkuru muazzam bir deneyim yaşayacağınız garantisiyle aşmanız gerekiyor. Kabul edelim ki ismi insanı biraz ürkütüyor; karadelikten geçip dünyanın başka bir boyutuna geçme riski nice inenin büyülenmiş vaziyette geri dönmesiyle ortadan kalkıyor J Binlerce yıllık ağaçların ortasında beliren bu delik, ziyaretlerinizi bekliyor.
Çin’de bulunan bu çok enteresan mağara göreni henüz ilk saniyelerde şaşkına çeviriyor! Eminiz ki bir süre olduğunuz yere çakılacak, hangi harika köşesine bakmanız gerektiği konusunda kararsız kalıp telaşla keşfe başlayacaksınız. Esasen milyonlarca yılı aşkın olan mağara milattan önce 792 yılına dek bilinen köklü bir tarihin sahibi. Gördüğünüz bu büyüleyici sarkıtların, dikitlerin, aşınma sonucu meydana gelen ilginç şekillerin kireçtaşlarının doğal görünümü olduğuna inanamayacaksınız. Hiçbir heykeltıraşın eliyle yapılmayan bu doğa harikasının rengârenk ışıklarla aydınlatıldığı görüntü karşısında muhakkak hayranlıkla seyre dalacaksınız.
Sular altında gizlenen geçitleriyle, masmavi ışıltısıyla büyülü bir labirent görüntüsünde olan mağara, göl kıyısında bulunan kalsiyum mineral oluşumunun dalga ve rüzgar aşınmalarının şekillenmesiyle meydana gelmiş. Dalgaların 6000 yıllık emeğinin nadide bir eseri olarak boy gösteren Patagonya’nın bu en etkileyici turizm merkezi; “Mermer Katedral” veya “Mermer Şapel” olarak da anılıyor. Belli ki yöre halkı tarih boyunca bu doğal mistik yapıya kimi kutsal değerler de atfetmiş. Mağaraların mavinin ve yeşilin onlarca tonunun muazzam ahengiyle ziyaretçisini beklediğini ekleyelim, karşılaştığınız manzara karşısında gireceğiniz yüksek etki alanı konusunda da değinmeden geçmeyelim.
Bu kez sık ormanlarda, yeşil vadilerde görmeye alıştığınız, muazzam bir canlının yuvasına gidiyoruz, mağalar yarasaların meskenidir algısını da Yeni Zelanda derinlerinde kırıyoruz. Bölgeye özgü binlerce ateş böceğinin görsel şöleni eşliğinde unutulmaz bir deneyim yaşamak için, sizleri bu doğal oluşumu ziyarete bekliyoruz. Mağaranın içinde kayıklarla yolculuğa çıkabilir, rehberler eşliğinde sessiz bir keşif yaşayabilirsiniz. Bölge henüz okyanus altındayken, kireç taşından oluşan mağara keşfedilmiş, ancak mağara 30 milyon yıl önce şekillenmeye başlamış. Manası; ateş böceklerinin su kuyusu olan mağara, suya vuran sayısız mehtap görünümü oluşturan ateş böceği ışıklarıyla eşsiz bir görüntüye ev sahipliği yapıyor.
Salzburg’un 70 kilometre uzağında, Styria bölgesinde bulunan buzul mağarası, pırlantalara bezenmiş mavi bir ışıltıyla göz alıyor. 100 milyon yıl önce meydana gelen tektonik hareketler sonucu oluşmaya başlayan mağara uzunluğu 42 kilometreyi bulan bir labirent boyunca uzanan aşınmış kireç taşı görünümünden oluşuyor. Kış aylarında bu oluşum üzerinden akan suların donmasıyla Avusturya’da buz devri başlıyor, buzul sarkıtlarının dev görünümleri görenlere ilginç bir görsel şölen sunuyor. Buz mağarası Mayıs ve Ekim ayları arasında ziyarete açılıyor, yılın kalan kısmında ise dinlenceye çekiliyor.
Hem doğa harikası hem de insan eli değip sanat eserleriyle bezenmiş kutsal bir mabet burası. Malezya’nın başkentine 15 km uzaklıkta bulunan yapı, en büyük Hindu mağarası olma özelliğini taşıyor. Hindular için kutsal ibadet alanını oluşturan tapınak bölgesinin yanı sıra; karanlık mağara ve sanat galeri olmak üzere toplam üç bölümden oluşuyor. Yerden yaklaşık 100 metre yüksekte olan mağara, kireç taşından meydana gelen doruk kayalıkların dibinde bulunuyor.
Bir Yorum Yazın
Yorumlar