Aristophanes der ki; “Tiyatrosu olan bir ülkede, kötülükler, çirkinlikler, yanlışlıklar sürüp gitmez.” Zira Tiyatro yaşamın içinde var olur, evrilir, hüzüne boğar, eğlenceli dakikalarda hep bir ağızdan gülebilmeye olanak sağlar! Aslında insanlar tiyatro yoluyla kendilerini; bir milleti birleştirmeye, en insani duyguları muhafaza etmeye adar! Biz de bu yazımızı sadece tiyatro olmakla kalmayıp namı ülke sınırlarını aşan, sırf tiyatrosunu görmeye gelen turistlerini ağırlayan, herkesin hayranlığını kazanan, dünyanın en büyülü tiyatro sahnelerine ayırdık, keyifle okumanız için en görkemlilerini sizler için sıraladık.
Madem Yunan Tragedyalarıyla tiyatro tarih sahnesindeki ilk gösterisine kalkıştı, Yunan polislerinin her köşesinde bir sanatçı sahneye çıktı, biz de hikâyemize kapı komşumuzdan başlayalım, zamanın en ihtişamlı oyunlarına ev sahipliği yapan, hala varlığını da amacını da koruyan Herodes Atticus Odeonu; uzunca ismiyle müsemma kocaman antik tiyatroyu markajımıza alalım. Harika olan bugüne dek korunması, daha da mükemmel olan ise hala tiyatrocuların bu alanda eşsiz sanatlarını konuşturmaları. Atina Akropolis’inin oldukça yakınında bulunan bu dev tiyatro, tahmin edeceğiniz gibi ziyaretçi akınına uğruyor. Parthenon manzarası önünüzde, epeski günlerden kalma anılar capcanlı zihninizde, hayal gücünüz ise sınır ötesindeyken; bir yaz gecesi, harika bir performans izlemeye ne dersiniz?
Bu kez kendiliğinden tiyatro olan ya da bir hayırseverin sihirli dokunuşuyla hayat bulan bir sahneden söz edeceğiz sizlere. Kendiliğinden diyoruz çünkü, başlarda birkaç tiyatrocunun, denize nazır geniş bir arazide konumlanan özel mülkün kıyısında sahneledikleri mütevazi Shakespeare oyunuyla başlıyor hikaye. Tiyatromuz ise; tam da Shakespeare’in dediği gibi bir yaz gecesinde, sanat rüyalarını gerçekleştirmek için öylece seçtikleri bir toprak parçasını, sanatın renklendirmesiyle vücut buluyor. Hikayenin hayırseveri ise bu noktada devreye giriyor! Genç sanatçıların keyifle oyunlarını sergiledikleri bahçenin sahibi, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, annesi ve kız kardeşine bir ev yaptırmak için bu araziye gelen Rowena Cade; hemen bu alanı bir tiyatro sahnesine çeviriyor. Tabi o günlerde evinin bahçesinin dünyanın en ünlü açık hava tiyatrolarından biri olacağını eminiz ki aklına dahi getirmiyor. Minack Tiyatrosunu yılda seksen binden fazla kişi ziyaret ediyor.
Tiyatronun büyüsü, açık denizin gizemiyle karışırsa, bir de devreye ay girip suyun üstüne tatlı tatlı mehtabını vurursa ne olur? Orası dünyanın tereddütsüz en büyüleyici sahnesi olmaz mı? Bütün koşullar tamamlandığına, romantizm, sanat, zarafet iç içe geçtiğine göre bizce olur! Bregenz Festivali’nin vakti yaklaşınca bu muazzam platform kıyı şeridine kuruluyor, dev bir masaya eşlik eden dev sandalyelerin üzerinde binlerce insan harika bir performansa eşlik ediyor! Böyle etkinlikler anı ölümsüzleştirip unutulmaz anılar biriktirmenizi de bir hayli kolaylaştırıyor. Yedi bin kişi aynı anda, festivale konuk olan onlarca performansı, opera, müzikal ve tiyatro gösterisini izlerken, mest oluyor. Böyle deneyim ömürde bir kez gelir diyenler, Ligarba Turizm’in sanatsever ekibiyle bir ilk yaşıyor.
İhtişam denince zihinde canlanan, tiyatro denince böylesi nerede bulunur deyip iç geçirmenizi sağlayan bir sahnede sıra! Kraliyet gösterişi, ortaçağın büyülü mimarisiyle bezenmiş, Venedik’te yer alan bu muazzam yapı inşasında zümrüdü Anka kuşundan esinler gelmiş! Daha ne olsun! Bir yapının mükemmel olması için tüm şartlar yerine getirilmiş, içinde sanat rüzgarları esen, mimarisiyle büyüleyen, devasa boyutları ve zarif dekorasyonuyla akılları başlardan uçurmaya belli ki yemin eden bu yapı; 224 yıllık muazzam bir tarihin sahibi. Başından geçen iki yangın vız gelmiş, geldiği gibi de gitmiş. Neyse ki bu güzellik zamana direnmiş, bugünleri solmadan görmüş. 19. Yüzyıl boyunca nice eserin dünya prömiyerinin yapıldığı sahne hala en kıymetli oyuncu ve izleyicisine ev sahipliği yapıyor.
Altın ve mermerin ihtişamı bir arada, dünyada hala bir numara zira burası iki katlı bir tiyatro! Elgin & Winter Garden Tiyatrosu ismi gibi yıldızlar altında uzanan bir kış bahçesi şeklinde dizayn edilmiş. Kral Edward dönemine ait tek mimari olma özelliğiyle de ilklerin tiyatrosu olmak konusundaki iddiasını kim bilir kez ispatlamış. 1913 yılında inşa edilen bina, her yıl gerçekleştirilen dünyaca ünlü Toronto Film Festivali’ne de ev sahipliği yapıyor. Kanada’da bulunan tiyatro, neyse ki bir müze olup sanattan mahrum kalmamış, gösteriler diyarından kolayca ayrılmamış, her yıl konuklarına tiyatro sahnesinden seslenen binlerce sanatçıyı ağırlıyor!
Bir kiliseyi andıran, mimarisinde kutsala uyumlu bir lezzet taşıyan Palacio de Bellas Artes; görünümünü destekleyen bir isimle anılıyor; Sanat Katedrali! Ziyaretçisine estirdiği mistik rüzgar ve büyülü renklerin ahengiyle Mexico City’nin en ayrıcalıklı mekanı olma özelliğini taşıyor. Yalnızca sahne sanatları değil, resim, heykel ve fotoğraf sergilerinin de misafir olduğu tiyatroda tüm sanat dalları için muazzam alanlar hazır bekliyor. Magazinlerden tanıdığımız, sanat eserlerinin yanı sıra Frida ile yaşadığı aşkla da adından sıkça söz ettiren Diego Rivera’nın da bu muazzam yapıda parmağı bulunuyor.
English 
中文
Bir Yorum Yazın
Yorumlar