Ne demiş Bosnalı Atalar; “Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir!”. Eşikleri ortadan kaldırıp yolumuzu düzayak yapmakta, işleri biraz daha kolaylaştıran seyahat icatlarına da bir göz atmakta fayda var!
“Şu park probleminden bıktım arabamı katlasam da cebime koysam, sırtıma assam da olur!” diyenler, “Seyahat güzel de şu çanta taşıması, valizleri itip çekmesi de zor geliyor” diye söylenmeden edemeyenler, artık siz valizleri değil onlar sizi taşıyacak, yılların intikamı bir çırpıda alınacak. Scooter valizler ekstra yer kaplamadan, eşyalarınızın yanında sizi de taşıyabiliyor. Binin üstüne, vurun kırbacı, vurun kırbacı, tabi babanız zenginse! Son dakikacılara da müjde, sırtında çanta elinde çek çekli valizle, dört nala koşarken kan ter içinde kalmak tarih oldu, eşyalarını yüklendiği yetmiyormuş gibi valizin seni de taşır hem de en kestirme yolu kullanır J Belki hafta sonu sahilde üç beş tur bile atarsınız.
Vah boynum, ah kafam demeden bir yolculuk geçirmez, mızmızlanmalara doymazsınız. Harika tatilinizi düşünmek varken, seyahatiniz başlar başlamaz hevesle rüyalara dalarsınız. Bir onun omzuna bir bunun omzuna derken, sallanır durursunuz. Ne uykuya dalabilmiş, ne uyanık kalabilmiş, boyun yastığında sopa yutmuş gibi duran, yurdum yastıklarında boynu bükülüp kalanlar, astronotvari bir görüntüye sahip olacaksınız ama baştan söyleyelim, sonra utanmak yok! İcat basit; ağzın burnun açıkta, kulakların havadar, ismi de devekuşundan yadigâr! Ellerimi başımın ardından kavuşturmadan uyuyamam havalıları, sizi de düşünmüş yetmemiş yastığa delikler açmışlar.
“Bıraksalar dünyayı gezerim de bildiğim bir “hav ar yu?” bir “may neym iz”! Çat pat iki üç kelimeyle ne yaparım oralarda, yol bilmem iz bırakamam.” diyenlere, siz bilmeyin, bilmem kaç dilde anında tercümanlık yapan kutucuk dursun elinizin altında, dünya dillerinden hangisini isterseniz, anında çevirin, konuşurken anlaşın! Artık kimselere ihtiyacınız olmadığına göre tek dostunuz gerçek zamanlı çevirmen zımbırtısı, ihtiyacınız olan tek şey bir elektrik prizi ve birkaç eşya, artık dünya vız gelir, seyahat tırıs gider, kim korkar sınır ötesinden.
“Ne seyahatimden vazgeçebiliyorum ne kahvemden! Oturup içerken canım sıkılıyor, aklım da gideceğim yerde kalıyor, bir yandan içip bir yandan yürürken kahvem hep ziyan oluyor, valizi tek elle çekiştirirken de kolum kopuyor.” deyip; beyazın psikopat tiplemesini aratmayacak kıvamdaysanız, takınız aparatınızı valizinizin kıyısına, iliştiriniz kahvenizi bu yeni edevatınıza! Artık herkes mutluysa, devam edelim yolumuza. Adım başı bir yudum alalım da aman kahvemiz soğuyup, dumanı dağılmasın.
Geldik çok amaçlı, dikensiz taşsız çakılsız yerlere yerleştirilmesi önerilen, pek işlevsel bir o kadar havalı tabureye. Uçak yolculuğu şahane, otobüsle seyahat ayrı bir lezzet ama ayaklarım davul gibi oluyor diyenlere iki nefeste çözüm; şişme tabure! Üfleyip ayağınızın altına koyuyorsunuz, kan dolaşımı artıyor, şişkinlikler son buluyor. Sonra ister yirmi saat olsun yolculuk ister iki, keyfi yerinde olana ne fark eder. Uçak beklerken hava alanında yoruldum, otobüs mola verdi ayakta dikilip kaldım diyenler; üfleyin taburenizi azıcık nefeslenin, tüm gözler üstünüzde aman nazara gelmeyin!
“Ben de gelirdim ama çok düzenli gidiyorum, sporumu bırakamam!” Hiç mi duymadınız böylesini? Spor yapacağım diye helak olmuş, forma girmek için boğazından kısmış, zamanından artırmış, tam kalçayı şekle soktu sokacak, karnında iki kas çıkacak; “hadi tatile gidelim” demez mi eş dost? Onca emek ne olacak? Koyacaksın valize şişme ağırlıklarını, boş bulduğun yerde, iki mekik, üç squat çalışacaksın, tatlısının pek meşhur, pizzasının yedi düvelde ünlü olduğunu işitip niyeti bozmayacak ama ölmeyecek kadar tadına da bakacaksın. Millet senin tatilde sporunu düşünmüş, dambılın şişmesini yapmış, şimdi kadayıfın kaymaksızını yemek yakışır. Haksız mıyız ama?
Ne yanımda yumuşak bir göğüs, ne şefkatli bir omuz isterim! Ne astronot başlığını takıp kendime güldürürüm ne de el kadar yastıkla boynumu tutturur ağrı çekerim, ne seyahatimden geri kalırım, ne sarılmadan uyurum diyenler; harika bir icat var, tam sizlik! Kucak dolusu yastık, uzun yolculukların olmazsa olmazı. Elleriniz pat pat düşmesin, suratınızda izi çıkmasın diye yastığa cep bile koymuşlar. Daha ne yapsınlar!
Özel jeti olsa günde üç kez çamaşır suyuna batırır, yüksek basınçlı sularla tozunu akıtır, saatlerini harcaması gerekse de muhakkak bir kova bir fırça edinir, bazı insanlar pek temiz, aşırı hijyeniktir! Halısına çoraplarınla basamadığın kadının, koltuğuna oturabilir misin? Peki o türlü türlü insanın oturduğu yere acaba mendilini atar mı? Bu yüzden uçağa binmeyen, mikroplu diye özel aracının dışında hiçbir araçta seyahat etmeyenler var desek şaşırtır mı? Islak mendilsiz adım atmayan, galoşsuz apartmanının eşiğinden geçirmeyen o pek titiz teyzeye müjde, portatif uçak koltuk kılıfı yapmışlar.
“Yok artık!” diyeceğiniz, “Madem onu da yapmışlar koyar çantama gezerim” deyip seyahati garantileyeceğiniz bir icat var ki sırada sevinçle şaşkınlığı bir arada yaşatma garantili; seyyar taharet musluğu. İşte şimdi onlar düşünsün. Yıllarca su yok diye el memleketine ayak basmayan, pişik olurum diye korkudan Edirne’den Kars’a gezip sınır aşamayan teyze; çare taharet musluğunda.
Bir Yorum Yazın
Yorumlar