Seyahat Etmek İçin 7 Müthiş Bahane!

18 Kasım 2017
710
Seyahat Etmek İçin 7 Müthiş Bahane!

“Bahaneye ne gerek paşa gönlüm ister dünyayı gezmek!” diyenlere lafımız yok! Ama bahaneye ihtiyacı olanlara“Kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmedikçe insan, yeni okyanuslar keşfedemez.” diyen Andre Gide gibi söyleyeceklerimiz çok! Gözümüzü diktik karşı kıyıya, başlıyoruz anlatmaya 🙂

Bu defa kıralım zincirimizi, bırakalım büyük lafları ehilleri etsin, ahkâmlar kökten kesilsin, Gide’in vardır elbet bir bildiği deyip kulaklar ondan yana çevrilsin diliyoruz. Bir defa seyahate çıkan devamını nasılsa getirir, ilkinin sözünü şuan, burada alalım istiyoruz 🙂

 


Seyahat etmek hayal kartelanı genişletir!

Bize dünyada olmayan bir duyu organı söyleyin desek, kafadan atmanın serbest olduğu alanlara davet etsek, aklınıza beş duyudan fazlası gelir mi? Bizim için bir düşünün. Peki bir yaratık tasarlayın ki çok farklı olsun desek; kiminiz ensesine göz, kimisi parmağına burun çizer! Çok kollu olabilir mesela, ten rengi kırmızı da olabilir ama kimsenin bilmediği yeni bir özellik yaratılamaz. Seyahat de böyledir işte. Yaşamınız boyunca biriktirdiğiniz görüntüler hayal dünyanızın malzemelerini oluşturur ve ancak bildiğiniz kadarını düşleyebilir, kendinizi ancak sınırlarınız içinde büyütebilirsiniz. Dünyanın bir kıyısında gördüğünüz bir sanat harikası, duyduğunuz geleneksel bir melodi, yaşadığınız bu yepyeni deneyim bilgi dağarcığınıza eklenecek, emin olun seyahat etmek hayallerinizin ufkunu genişletecek. Varlık önce zihinde tasarlanır sonra gerçek dünyada vücutların. Henüz adını dahi bilmediğimiz kabileler, türlü inançlar, ritüeller, mimari yapılar, duymadığımız lisanlar varken, avuç içi kadar bir yerde, dünyanın bir kırıntısında oturmak niye?

 


Anılar biriktirir, sohbetlerini çeşitlendirirsin!

Seyahatten dönmeye can attığınız, attığınız cana pişman olup gezinizi uzatmak istediğiniz, ikilemden çıkamazken anın tadını çıkarmaya karar verdiğiniz heyecan dolu anlar yaşamak için gezmek şart! Yeni deneyimlerin keyfinde savrulurken, hemen eş dost kim varsa telefona sarılıp anlatmak, konuşmak, paylaşmak isteyeceksiniz, elinizden fotoğraf makineniz düşmezken, çıplak gözle arkanıza yaslanıp dünya tarihine uzun uzun bakmak isteyeceksiniz. Her halkın kendi öyküsünü öğrenecek, sanatını gözlemleyecek, müziğine kulak vereceksiniz. Nerelere not alsam, not alayım derken zaman harcayıp seyahatimden çalmasan tatlı çelişkileri içinde mutlulukla gezeceksiniz. “Şu macarların “Qulaş” dediği tıpkı bizdeki yahni değil mi? Zaten Osmanlı mutfağından çıkmış bu o dönemler, kul aşıymış adı da qulaşa dönüşmüş sonraları.” gibi nice hikâye öğreneceksiniz. Her yerde kendinizden bir iz bulacak, gezerken anılarla dolacaksınız. Dönünce bunca anı anlatmaya doyulur mu, resimlere bakmadan olur mu? Olmaz! Seyahatin keyfi dönünce eş dost kitlemeden çıkmaz, onca yeni bilgi de zaman aşımına uğrasın diye rafa kalkmaz!

 


Körelmiş kenarları bir güzel törpüler, ruhu hizaya sokar!

Bırakın yılları, boşa geçen bir ömrü; saatlerce aynı şeye maruz kalmak dahi bakış açımızı köreltir! Zamanla alternatif düşünebilme yetimizi kaybedip, öğrenilmiş bir çaresizliğin içinde itirazsız yaşamamıza neden olur. Bazen hareket ettirici bir film azıcık kıpırdatır içimizi, bazen rastgele gördüğümüz o ilginç bilgicikle heyecan dolarız, gözlerinizi diktiğiniz öz yaşamınızdan, bakışlarınızı engin dünyaya çevirdiğinizde öyle bir yenilenme yaşarsınız ki adeta yeniden doğarsınız. Mevsimi gelmiş çiçekler gibi açar, kabuğunuzu sırtınızdan sıyırır atarsınız. Bir defa alınca seyahat etmenin keyfini, bir daha uzun uzadıya aynı yerde kalamaz, ömrün gelip geçen, zamanın akan bir şey olduğunu anlar, boşa vakit kaybetmeyi göze alamazsınız. Seyahat etmek bağımlılık yapar.

 


Seyahat etmek dünya vatandaşlığına davet eder!

Yalan dünya diyenimiz de var koskoca dünya deyip boyutuyla tarih edenimiz de! Kutuplardan basık ekvatordan şişik olduğunu da henüz ilkokuldayken hepimiz öğrendik! Peki gerçek dünyayı bilenimiz kaç tane? Kostümleriyle, gelenekleriyle anlamadığımız dilleri, yabancı olduğumuz kültürleri, bize acayip danslarıyla insanları birbirinden ayırırız! Dünyanın herhangi bir köşesine bir selam süresince dahi misafir olmak, önce insan olmayı hatırlatır. Mutluluklarımızda gülen dudaklarımız arasından görünen dişlerimiz, hüznümüzün ifadesi gözyaşlarımız, aşklarımız, şarkılarımız, mutfağımız, köprümüz, evimiz, çocuk oyun parkımız… her şeyimiz bambaşka görünürken nasıl tıpa tıp aynı anlarız; gözlerimizle görüp, gönlümüzle sevmeyi öğrenmiş oluruz.

 


Bunun adı kendine yolculuk!

“Dostunu ya tatilde tanırsın ya yatılı misafirlikte” derler ya hani tıpkı bunun gibi kendini de seyahatte tanır insan. Lafa gelince herkes yürütür karadan peynir gemisini, icraat vaktinde iki lokmada yutulur hepsi. Kendini uzun yolda görmek, doğduğun, üstüne yapışan onca rolle yaşamak zorunda olduğun, annelikten, teyzelikten, babalıktan, dayılıktan… uzaklaştığın, sadece sen olduğun ve kimse tarafından tanınmadığın yerdesin şimdi, yepyeni bir kültürün, yasa sisteminin, geleneksel yapının içindesin. Bakalım özgürlüklerin kendi elinde, vaktinde söylediğin kocaman sözler de aklındayken, sen aslında kimsin? Yeniliklerle karşılaşmak, aklına geldiğinde belki de savuşturduğun fikirleri kulaklarınla duymak, yeni yaşamlar tanımak çok şey katar insana, her seyahatten sonra deneyimlerini derdest edip yaşamına katmış, ama az ama çok ama muhakkak artmış, başkalaşmış insanlara dönüşürüz sonunda.

 


Güven muslukları açılır, adımlar daha bir sağlam atılır!

“Ben dünyanın bir ucuna gidip, elin Jamaikalısıyla “hi!” demişim. Cebimde şu kadar parayla bu kadar yol gidip, şehri karış karış gezmişim! Ama nasıl da heyecan yapmıştım başlarda, şimdi artık alıştım, altını üstüne getiriyorum, bir kere bile kaybolmuyorum. Alana indiğim gibi alıyorum haritamı elime, gittiğim yeri araştırıyorum önceden boyuna enine, ver elini adımlıyorum tüm şehri.” diye anlatmalara doyamaz, bir dahaki tatil planında muhakkak sana da haber vereceğim demeyi de ihmal etmezsin. Mutlaka sen de yurt dışına çıkmalısın, muazzam bir deneyim deyip orta yerinden çatlatmadan da gitmezsin 🙂

 


Okul dört duvar değildir diyenlere bir alkış alalım!

Gelişim okulda olmaz derlerdi de inanmazdınız, bakınız yollarda değişmenin tadına sonunda vardınız! Yol yordam bulmayı, organizasyon yapıp iki günde minimum zaman israfı maksimum keyif için yapılacaklarını an be an planlamayı deneyimlerinle öğrenirsin. Daha güzel kareler yakalamak için fotoğraf çekmeyi, yaşadıklarını virgül atlamadan ülkene taşımak için gezi günlüğü tutmayı görev edinirsin. Artık kendi derdini anlatma arzusuyla yandığından çat pat da olsa birkaç dilin ihtiyacın olan sözcük öbeklerini öğrenmeyi de ihmal etmezsin. Evine döndüğünde müze kartı alıp hepsini gezesin gelir, İstanbul boğazına turist gözüyle bakıp iç çekersin. Yaşam alanın değişir, vakit harcadığın onca angarya yerini yararlı faaliyetlere bırakır. Seyahat etmenin faydası gördüğünüz gibi saymakla bitmez.

Bir Yorum Yazın

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.