İskandinavya’nın Tebessüm Başkenti; Kopenhag!

4 Ocak 2018
498
İskandinavya’nın Tebessüm Başkenti; Kopenhag!

Ne araç trafiği, ne motosiklet tehlikesi, ne egzoz dumanı ne de başka bir seyahat muhalefeti, burada ulaşım aracı tatlı mı tatlı, rengârenk, sıcacık bisiklet! Kent yaşamı ve samimiyet kulağa ilginç geliyorsa, buyurun çıplak gözle seyre dalıp, renkli kıyı evlerinin dibinde, minik kafelerinin pencere önünde kahvelerinizi yudumlamaya! Hadi siz hazırlanın madem, bunları sonra konuşuruz 🙂

Ne var biraz masalsı bir anlatımla çıtayı yükseklere koyduysak? Dünyanın en mutlu ülkesi Danimarka’nın başşehri olmak kolay mı? En mutluların da başköşesine yerleşen musmutlular bu merkezdeyse, mutlu olacak zırla sebepleri de buralarda bir yerde olmalı! Bu sebepler de en büyük şehir olan Kopenhag’ın sokaklarında saklanmalı! Şimdi gözlerinizi dört açıp gezi planınızı yapınız, sonra hiç vakit kaybetmez, gittiğinizde nokta atışı yaparsınız. Başlıyoruz…

 


Nyhavn Limanı

Madem rengârenk ev dedik, minik kafe dedik, tatlı mı tatlı rüzgar dedik, boyama kitaplarından fırlamış bir tatil kasabası denizin kokusunu ne de güzel estirir burnunuza da deyip, Nyhavn Limanı ile başlayalım Kopenhag gezimize! Kopenhag dendiğinde akla gelen ilk görüntü, sahil boyunca dizilmiş gökkuşağı evleri, yanında kanal turu yapabileceğiniz tekneler ve şirin bir liman manzarasıdır. Kafelerinde oturup serinlemeyi, kıyı boyunca yürüyüp bolca fotoğraf çekmeyi de ihmal etmiyoruz.

 


Tivoli Bahçeleri

Madem doğanın bir kesitiyle başladık tura, İskandinavya yeşilinin kıyılarında devam edelim dolaşmaya. Büyüleyici mimarinin yanında, birçok yeşil alan ve bahçeye ev sahipliği yapan alan aynı zamanda tarihi bir eğlence parkı! 1800’lü yıllardan günümüze miras kalan Tivoli Bahçeleri, açık havada vakit geçirmeye uygun olduğu için yalnızca yaz aylarında hem ziyarete hem de ticarete açılıyor. Kış seyahatlerinde maalesef yaz akşamlarında yapılan görkemli ışık gösterileri, alternatifi bol çok sayıda eğlence aracı konuklarıyla buluşamıyor. Christmas için gelenlere, minik bir ayrıcalık tanınıyor, zira bu tarihlerde bahçeler geçici olarak ziyarete açılıyor.

 


Christiansborg Sarayı

Mimari demişken, yaklaşık 800 yıllık bir geçmişin sahibi olan, otantik yapıdaki Christiansborg Sarayı’nı transit geçmek olmaz! Birçok başkentte olduğu gibi şehrin en gösterişli binası elbette ki günümüzde Parlamento binası olarak kullanılıyor. Ancak sarayın bazı kesimleri hala kraliyet ailesi arzusuyla kimi seremonilere ev sahipliği yapıyor. Sarayın tümüyle bugünkü görüntüsüne benzerlik göstermese de ilk yapılışı 12. Yy’a tarihlense de inşa edilen ilk üç yapı da yanarak kısmen yok olmuş. 1928 yılında görünen son halini alan saray kralın yaşaması için tasarlanmış olsa da kral hiçbir zaman burada yaşamamış. Mimariye alakası olanlar için yapının neo-klasik ve neo-barok tarzlarını yansıttığını söylemek mümkün. Ufak bir öneri; özellikle Büyük Salon’u adımlamadan, saray turunuzu noktalamayın.

 


Danimarka Ulusal Müzesi

Tivoli Bahçelerini gezdik, eğlencenin tadına doyduk. Biraz yürüyüş iyi gelir deyip, müzenin yolunu tuttuk! Yaklaşık 10 dakika süren bir yürüyüşün ardından Danimarka’nın kültürünü ve tarihini seyre dalabileceğimiz, sanatının lezzetine varabileceğimiz, Vikinglerin tarihine de heyecanla göz atabileceğimiz Ulusal Müze’nin yerini bulduk. İçinde bulundurduğu detaylı koleksiyonların ve tarihi eserlerin yanı sıra büyüleyici mimariyle de dikkat çeken müze binası, 1746’da Kral Frederik için inşa edilen sarayın bir bölümünü kapsıyor. Tarih öncesi pagan mistikleri dönemi, ortaçağ ve günümüzü kapsayan, çok özel antikalar başta olmak üzere, sayısız esere ev sahipliği yapıyor.

 


Küçük Deniz Kızı Heykeli

Küçük denizkızı heykeli, tıpkı masalındaki gibi suyun derinliklerinden çıkıp, sahip şeridi boyunca uzanan kayalıklardan birinin baş ucuna konmuş. Heykelin küçüklüğünden yakınan çok sayıda insan görebilirsiniz, ancak heykel gerçek insan boyutlarında yapılmış, aslını yaşatmaya çalışılmıştır. 1913 yılında bronz malzemeden yapılarak Kopenhag’a hediye edilen bu heykel, esasen Hans Christian Andersen’in masalından çok etkilenen Edvard Eriksen isimli sanatçının ilhamıyla yaratılmış. Sonraları şehrin sembolü haline gelip kayalığın üzerinde bekçiliğini sürdüren denizkızına türlü hediyelik üründe rastlamak mümkün!

 


Rosenborg Sarayı

Bu kez vaktiyle kralın keyif için yaptırıp sefasını da sürdüğü bir saraydayız. İn cin top oynamamış bilakis bir devrin hükümranı dönemin tüm kültürel hazinesi etrafında bu sarayda yaşamış. 1720 yılına dek kraliyet ailesini ağırlayan yapı, sonraları yalnızca yaz tatillerinde kullanılır olmuş. Burası saraydan ziyade kolayca düşmemesi için zırhlanmış, devrin önde gelen ailesinin sığınağı olmuş bir kale gibi! 1838 yılında saray, içinde bulunan tüm eserlerle birlikte müzeye dönüştürülmüş. Saray odalarında tarih boyunca korunan mücevherler, yasalar ve inşa edildiği ilk günden bu yana varlığını sürdüren iç duvar ve tavan süslemeleri; ziyaretçisine büyülü bir atmosfer sunmaktadır.

 


Danimarka Ulusal Galerisi

Gezimize başlamadan önce; “Bolca sanat kokusu alacak, tarihin kokusunu tüm gerçekliğiyle ciğerlerinize dolduracaksınız.” demiş miydik? Söylemediysek de tarihi tüm yerleri, sanatseverleri sevindirecek durakları bir bir anlatıyoruz. Şimdi sırada 1700’lü yıllardan başlayıp, günümüze dek uzanan geniş bir yelpaze sunan, dünyanın en etkileyici eserlerini raflara dizip ziyaretçisinin seyrine sunan Ulusal Galeriye merhaba diyoruz. Çığlık tablosuyla ünlü Edvard Munch, ölü doğduğu sanılırken soluduğu ilk puro dumanı ardından ciğeri açılan, çizgili tişörtüyle tanınan, bir devre ve kendisinden sonraki tüm sanat uğraşısı olanlara damga vuran ünlü sanatçı Picasso’nun eserlerinin yanı sıra, geçmişi 150 yıla uzanan Danimarka sanat sergisi de doğal ışık altında muazzam görünüyor.

 


Christiania

Burası Kopenhag sınırları içinde yer alsa da aslında hala varlığı şüpheli bir ütopya! Zira hippilerin 70’li yıllarda hayallerini yeşerten bir işgal bölgesi! Hükümet o yıllarda ille de buralar bizim diyen Hippileri polis zoruyla da çıkaramayınca, adına “toplumsal deney alanı” demiş, buranın kanun dışı seyrine göz yummuş! Sınırsız özgürlüklere kimsenin el süremediği, turist popülasyonu oldukça fazla olan özgür kasaba Christiana; herkesin bir an olsun hayal ettiği o nefis yerdir. Muhteviyatını hayal dahi edemeyeceğiniz müzeler, sevimli küçük evler, ekolojik tarım alanları, kreşler, okullar… öyle kendi halinde ineğini otlatan, yan gelip yatan insanların yaşadığı bir köy değil burası, üretim tüketimden fazla, refah düzeyi üst sınırda! Harika bir göl kıyısında toplam nüfusu 2000 civarında olan bu kasabanın kendi bayrağı da futbol takımı da var! Daha da özerkliğinden sual etmeye ne gerek var?

 


Strøget Alışveriş Bölgesi

“Kültür sanat bir yere kadar, tüketen çocuklarız biz, alışveriş caddelerine çok mu var?” sorularını duyar gibiyiz! Tabi ki modanın kalbinde; butiklerin, kafelerin, restoranların bulunduğu meşhur alışveriş bölgesinde sıra burası; Strøget. Uluslararası sahada nam salmış bütçe sarsan, el yakan markaların yanında, uygun fiyatlı alışverişin merkezi de bura! Gitmeden uğrayıp, birkaç parça anı niyetine kıyafet bakmakta, hediyelik satın almakta fayda var.

 

Bir Yorum Yazın

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.
Bizi Arayın